25.06.2010

E Grubu Analizi! Tsubasa Değil Honda

Her Dünya Kupası yada Avrupa Şampiyonası'nda futbolseverlerin en fazla ilgi gösterdiği maçlar şüphesiz Hollanda'nın maçlarıdır. Oynadıkları göze hoş gelen futbolla, sürekli hücum düşünmeleri ile ve futbolu çirkinleştirmeden, soğutmadan hem kendilerinin hemde onları izleyenlerin 90 dakika keyif aldığı bir takımdır Hollanda. Ama bu Dünya Kupası'nda bambaşka bir futbol ile çıktılar karşımıza. Ali Ece abimin dediği gibi oynadıkları futbol 'Total Futbol' gitmiş yerine 'Total Kontrol' oyunu çıkmış. Kupanın en güzel futbol oynarak kaybeden takımı olmak değil çok iyi oynamasakta başarıyı elde etmek felsefesine bürünen bir Hollanda olarak karşımızdalar artık.

Grubun açılış maçında Hollanda ile Danimarka maçında eminim birçok kişi turnuvanın en keyifli maçını izleme hevesi ile nelerden vazgeçerek, hangi planlarını erteleyerek geçmiştir ekran başına. İlk yarıda neredeyse pozisyon bile bulamayan Hollanda, 2. yarının hemen başında Agger'in kendi kalesine attığı gol ile ancak öne geçebildi. Maça yenilmemek için çıkan Danimarka maçı sadece 3 tane kaleyi tutan şut ile tamamladı. 67. dakikada oyuna giren Elia sayesinde maça hareketlilik gelirken Hamburglu oyuncu 85'te tek başına Danimarka defansını dağıtmış kalecinin üstünden vurduğu top direkten geri gelmiş ve pozisyonu iyi takip eden Kuyt maçın skorunu tayin etmişti.

Afrikalıların çok şey beklediği Kamerun, Japonya'ya karşıda mutlak favori çıkıyordu. Ama turnuvanın yıldız adaylarından olan 24 yaşındaki Honda'nın 38. dakikada sağ kanattan yapılan ortada arka direkte vurduğu gole engel olamıyorlardı. Özellikle Eto'nun Japon defansı arasında kaybolmasına Kamerun'un hocası Le Guen çözüm üretemiyor, 2. yarıda Emana değişikliği de Kamerun'a ilaç olamıyordu. Bulduğu tek net pozisyonda golü atan Japonya ise turnuvaya galibiyetle başlıyordu.

İlk maçın kopyası gibi bir maçta Hollanda bu sefer Japonya karşısında galibiyeti buluyordu. İlk yarı temposuz geçen bir maç. Rakip Japonya'nın yenilmemek için sahaya çıkması ve Hollanda'nın bu kilidi açacak pozisyon bulamaması. 2. yarıda Sneijder'in ceza sahası dışından gönderdiği şut kaleci Kawashima'nın da hatası ile filelerle buluştu. Bu golden sonra skorun üstüne yatan Hollanda karşısında Japonya etkili olsa da çerçeveyi bulmakta zorlandılar. Toplam şutlarda Hollanda'ya karşı 10'a 9 üstünlük kursalarda maçın hakkı olan beraberlik golünü bir türlü atamadılar.

İlk maçın 2 kaybedeni Danimarka ve Kamerun arasındaki maç belki de turnuvanın en güzel maçlarından birine şahit olmamızı sağladı. İki takımda yenmek için sahaya çıkıp tüm kozlarını oynarken Danimarka, Yunanistan'dan sonra geriye düştüğü maçı kazanan 2. takım oldu turnuvada. Maçta yıllanmış şarap gibi oynayan 32 yaşındaki Rommedahl mücadeleyi 1 gol 1 asistle tamamlarken attığı gol PSV'deki gençlik günlerinde attığı gollerin kopyasıydı sanki. Toplam 36 şutun çekildiği maçta Kamerun'da Emana'da ilk 11'de yer alınca Eto'o ilk maça göre daha etkili oldu hatta takımını öne geçiren golü de atan isim oldu. Danimarka maçı 2-1 kazanırken Kamerun ilk elenen Afrika takımı oldu.

Bir önceki maçı tek farkla kazanınca Japonya'nın 1 averaj gerisine düşen Danimarka son maçta mutlaka kazanmak zorundaydı. Ama gruptan çıkması için beraberliğin yettiği Japonya maçta daha çok istekli olan taraftı. Şüphesiz bunda 13 dakika aralıkla (17 ve 30) buldukları 2 frikik golünün de etkisi çok büyüktü. Danimarka 81'de Tomasson'la farkı 1'e indirsede Honda, Tsubasa'ya bile şapka çıkartacak frikik golünden sonra 87. dakikada da müthiş bir asist yaparak maçın yıldızı oldu. Asistten çok asistten önce ceza sahası içindeki resitali mükemmeldi.

Hollanda ile Kamerun arasındaki maç bir anlamda prestij maçıydı. Hollanda büyük bir mucize olmazsa liderliği bile garantilemişti. Van Persie ve Huntellar ülkeleri adına bu turnuvadaki ilk gollerini atarkan Eto'o da penaltı golü ile ülkesi gibi 2 golle veda ediyordu turnuvaya. Aslında maçın en önemli anı 73. dakikaydı. Bu dakikada oyuna giren Robben 17 dakikada bile hala formunun zirvesinde olduğunu ispatlıyordu.

Dünya Kupası tarihinde ilk kez 3'te 3 yaparak gruplardan çıkan Hollanda'nın futbolu kimseyi tatmin etmese de bunda en büyük sebebin Robben olduğunu söyleyebiliriz. Sakatlığı neredeyse tamamen geçen ve 2010 yılında B.Münih'te 19 gole imza atan Robben, Kamerun maçında gösterdi ki bu turnuvada da aynen devam edecek. Portakallar 2. turda Slovakya'ya karşı zorlanmazlar ama çeyrek finalde olası bir Brezilya eşleşmesinde Robben'in liderliğinde tur atlayabilirler mi ? Cevabı 2 Temmuz günü.

Üstüste 4. Dünya Kupası'nda boy gösteren Japonlar, ev sahibi oldukları 2002'den sonra ikinci kez 2. tura yükselmeyi başardılar. Danimarka ve Kamerun gibi 2 ülkenin önünden sıyrılarak bunu başarmaları bile takdire şayan açıkçası. Henüz 24 yaşında olan Honda, Japonların gerçek hayattaki Tsubasası adeta. Paraguay karşısında tarih yazmak isteyeceklerdir ama işleri çok zor.

Gronkjare, Rommedahl, John Dahl Tomasson, Sorensen. Onlar muhtemelen bu yaz son Dünya Kupaları'na çıktılar. 4 sene sonra ülkeleri kupaya katılabilecek mi, katılsalarda kadroda yer alacaklar mı bilemiyoruz. Yaşlı kurt Olsen'in çalıştırdığı Danimarka son maça kadar savaşsada Japonya maçında üstüste 2 frikik golü yiyeceklerini tahmin edemezlerdi. Yine de bu turnuvada akılda kalan maçlardan birine imza attılar.

Dünya Kupası başlamadan önce Afrika'nın en iyi takımı hangi ülke olur sorusuna birçok kişinin cevabı Kamerun olmuştur şüphesiz. Toplam 6 kez ile Afrika'nın Dünya Kupaları'na en çok katılan ülkesi olan Kamerun 5. kez gruplarda turnuvaya veda etti. Kayserispor kalecisi Souleymanou'nun La Liga'nın en başarılı kalecisi olan Kameni'ye rağmen 3 maçta da ilk 11'de yer alması da akıllarda kalan detaylardan biriydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails