4.09.2010

Robson De Souza (Robinho) Milan'da!

Milan'ın onursal başkanı ve İtalya başbakanı Silvio Berlusconi transfer sezonunun kapanmasına sayılı günler kala 2 yıldız ismi birden kadroya katarak son yıllarda hayal kırıklığı yaratan Milan'ı şampiyonluğun en güçlü adayı konumuna getirdi.

Ibrahimovic'i Barcelona'dan alarak ilk transfer bombasını patlatan Milan kulübü transferin son gününde takım değiştirmeyi çok seven Brezilyalı yıldız Robinho'yu da kadrosuna katarak Pato ve Ronaldinho ile beraber müthiş bir hücum gücüne sahip oldu.

Manchester City'de mutsuz olan Robinho'nun İngiliz kulübünden ayrılması zaten beklenen birşeydi. Bu transferi bitirmeye en yakın takım olarak ise Fenerbahçe ve Beşiktaş gözüküyordu. 16 Ağustos'ta Sky Bet'in 'Robinho hangi takıma gidecek' diye açtığı bahiste Fenerbahçe 1.25'lik oran ile banko gözüküyordu.

20 Ağustos tarihinde ise İngiliz The Guardian gazetesi internet sitesinde 'Beşiktaş ile M.City 16 milyon pound ücretle Robinho'nun transferinde anlaştılar' haberini manşetine taşımıştı. Transferin bitmesine birkaç gün kala Beşiktaş cephesinden gelen 'Sponsor bulamadığımız için Robinho'yu alamıyoruz' açıklamasından sonra Berlusconi'nin çabaları ile Robinho 31 Ağustos'ta 18 milyon euroya Milan'a transfer oldu. Sky Bet bahis sitesinde Robinho'nun Milan'a transferine oynayanların 1'e 14'lük bir kazanç sağladığını da hatırlatalım.

1984 yılında Sau Paulo'nun Sao Vicente kentinde dünyaya gelen Robinho, futbola Pele'nin ilk profesyonel olduğu ve 18 sezon top koşturduğu Santos kulübünde başladı. Yetenekleri ile dikkat çeken ve henüz 18 yaşında ilk resmi maçına çıkan Robinho ilk senesinde 30 maçta 10 gol kaydetti.

2003 yılında ligde 32 maçta 9 gole imza atan golcü oyuncu Libertadores kupasında da çıktığı 14 maçta 4 kez rakip fileleri havalandırarak Santos'un final oynamasını sağladı. Finalde ise her 2 maçta Boca Juniors'a yenilerek şampiyonluğu kaptırdılar.

Diego ve Elano ile beraber çok harika bir sezon geçirdikleri 2004 senesinde ise Santos ile beraber ligi şampiyon tamamladılar. Santos'taki en iyi sezonunu geçiren Robinho ligde çıktığı 37 maçta attığı 21 golle Avrupa kulüplerininde dikkatini çekmeyi başardı. Yine de kulübü Santos gelen tüm teklifleri reddederek 20 yaşındaki golcüsünü satmamayı başardı.

2005 senesinde annesi fidye için kaçırılan ve Brezilya'dan ayrılmayı kafasına koyan Robinho, Real Madrid'in yaptığı teklif sonrası İspanya'ya gitme kararı aldı. Santos satmamaya dirense de antremanlara çıkmayan Robinho sonunda amacına ulaştı ve İspanyol kulübü 24 milyon euroya golcü oyuncuyu transfer etti. Yine de yarım sezonda çıktığı toplam 21 maçta 12 tane gol attı Santos forması ile Robinho.

Real Madrid'te Figo'nun ayrılması ile boşalan 10 numarayı sırtına geçiren Robinho ilk senesinde 31'i ilk 11'de olmak üzere 37 lig maçında forma giydi ve 8 gole imza attı. İspanya Kupası'nda 4 gol atan Brezilyalı golcü sezonu toplamda 51 maçta 12 gol ile tamamladı ve takımda 16 gol atan Robinho'dan sonra en çok gol atan isim oldu.

2006-2007 sezonunda gerek Van Nistelroy ve Higuain'in transfer edilmesi gerekse de Beckham ile beraber Capello'nun gözünde sorunlu oyuncu olarak gözükmesi nedeni ile daha çok yedek kulübesinde oturdu. Ligde sadece 20 maçta (12 kez de sonradan oyuna girdi) ilk 11'de sahaya çıkarken 6 gol ve 4 asiste imza attı. İspanya Kupasında'da 2 maçta 1 gol atan Robinho, Şampiyonlar Ligi'nde ise forma giydiği 7 maçta 349 dakika sahada kalırken tek golünü gruplarda S.Bükreş deplasmanında attı.

Ertesi sezon Capello'nun yerine Schuster'in gelmesi ile tekrar düzenli olarak forma şansı bulan Robinho, Raul(22) ve Van Nistelrooy(20)'dan sonra Real Madrid'in en çok gol atan oyuncusu oldu. Ligde çıktığı 32 maçta yaptığı 11 gol 8 asistle takımının üstüste 2. kez La Liga şampiyonu olmasına katkı sağlarken Şampiyonlar Ligi'nde de 5 maçta 5 gol 4 asiste imza attı.

2008 yazında Santos kulübünde olduğu gibi kendi isteği ile takımdan ayrılmak isteyen Robinho için tüm transfer sezonu boyunca adı Chelsea ile anıldı. Açık açık gitmek istediğini söylediği Chelsea ile Real Madrid bonserviste anlaşamayınca transferin son günü Manchester City'e transfer oldu. Arap sermayesi tarafından satın alınan M.City'nin Robinho için verdiği 42 milyon euro 'Premier Lig'in en pahalı transferi' olarak kayıtlara geçti.

Manchester City'de de 10 numaralı formayı giyen Robinho lige ilk 6 haftada 6 gol atarak çok hızlı bir giriş yaptı. 28 Aralık'ta Blackburn deplasmanında attığı golden sonra 112 günlük bir gol orucuna giren Brezilyalı yıldız ligde forma giydiği 31 maçta 14 kez gol sevinci yaşarken 5 de asist yaptı. Ligin en çok gol atan 5. futbolcusu olan Robinho, UEFA Kupası'nda ise 10 maçta forma giydi ve 1 gol 4 asist ile oynadı.

2009-2010 sezonunun 3. haftasında geçirdiği sakatlık ve 3 ay sahalardan uzak kalması, Tevez ve Adebayor'un transfer edilmesi ile arka plana düşmesi Manchester City'deki 2. sezonunun sancılı geçmesine sebep oldu. Ocak ayına kadar ligde sadece 10 maçta forma giyen ve 3 asist yapan Robinho sezon sonunda Dünya Kupası olduğu için formda olmak için kendi isteği ile Santos'a kiralık olarak gitti.

Santos'ta geçirdiği 6 aylık süreçte 18 yaşındaki Neymar ile beraber yetiştiği kulübün Brezilya Kupası'nı kazanmasında (8 kupa maçında 6 gol) başrol oynayan Robinho Dünya Kupası'ndan sonra tekrar Manchester City'e döndü. Balotelli'nin de gelmesi ile ligin ilk maçında 18 kişilik kadroya bile alınmayan Robinho yine kendi isteği ile ayrıldı ve İspanya ve İngiltere'den sonra Avrupa'nın en büyük 3. ligi olan İtalya'ya transfer oldu. Robinho'nun Milan da 70 numaralı formayı giyeceğini hatırlatalım.

Brezilya milli formasını ilk olarak ülkesinin 2. tamamladığı 2003'teki Gold Cup'ta giymeye başlayan Robinho 7 sezonda 80 kez milli olurken 25 de gole imza attı. Brezilya'nın şampiyon olduğu 2005 Konfederasyon Kupası'nda 5 maçta forma giyerken 2 kez gol sevinci yaşadı.
Almanya'da düzenlenen 2006 Dünya Kupası'nda 4 maçta 144 dakika alan Robinho genellikle 3 maçta sonradan oyuna dahil oldu. (2 kez Ronaldo, 1 kez de Kaka'nın yerine.)

2007 yılında düzenlenen Copa America Robinho'nun milli forma ile en büyük patlamayı yaptığı turnuva oldu. 6 maçın tamamında ilk 11 başlayan golcü oyuncu turnuvayı 6 golle gol kralı olarak tamamlarken Brezilya da 8. kez bu kupayı müzezine götürme sevincini yaşadı. 2009 yılında Güney Afrika'da düzenlenen Konfederasyon Kupası'nı yine Brezilya şampiyon tamamlarken Robinho 5 maçta 1 gol 1 asist ile oynadı.

2010 Dünya Kupası'nda 11 numaralı forma ile boy gösteren Robinho; Elano, Kaka ve Luis Fabiano ile beraber Brezilya milli takımının hücumdaki en önemli isimlerinden biriydi. Grup maçlarında 2 kez sahada kalan ve gol atamayan golcü oyuncu 2. turda Şili'ye, çeyrek finalde ise Hollanda'ya 1'er gol attı. Turnuvayı 4 maçta 2 gol 1 asistle tamamlarken Hollanda karşısında attığı gol Brezilya'nın elenmesine mani olamadı.

3.09.2010

Hamit'in Kazakistan Maçındaki Harika Golü!


A Millilerimiz 2012 Avrupa Şampiyonası elemeleri ilk maçında deplasmanda Kazakistan'ı 3-0 ile geçti. Kaleci Onur gününde olmasa 3. golün de geç geldiği düşünülürse çok sıkıntıya giren bir maç olabilirdi.

Grubun belki de en zayıf rakibi olan Kazakistan ile ilk maçı oynamamız bizim için şans. Yine de böyle zayıf rakibe karşı duran top zaafımız devam etmekte.

Almanya'nın bu grubu rahat lider bitireceği düşünülürse gruptaki en ciddi rakibimiz Belçika ile Salı günü maçımız var. Şu görüntü itibarı ile Milli Takım hiç umut vermiyor. Belçika da Fellaini, Hazard, Lukaku gibi isimler karşısında ağır defansımız ne yapacak merak konusu. Özellikle Hakan Balta'nın kanadında oynayan Hazard çok iş açıcak işimize belli.

Kazakistan maçında ilk gol Ömer Erdoğan'ın kafa vuruşunu tamamlayan Arda'dan gelirken, son golde başroldeki isim yine Arda'ydı. Bu sefer asisti yapan isim Arda'yken golü kaydeden isim Nihat idi.

Maçın 2. golünü kaydeden Hamit Altıntop'un golünü defalarca izlesek bıkmayız herhalde. Kornerden gelen ortaya ceza sahası dışından gelişine harika vurdu Bayern Münih'te oynayan oyuncumuz.

Arap Hakem Penaltıyı 8 Kez Tekrarlattı!



Bizim ülkemizde böyle birşey olsa neler söyleneceğini tahmin bile edemiyorum. Bazılarında biraz abartmış tekrar ettirmese de olurmuş. Hakem resmen işin fantezi boyutuna kaçmış biraz. Belli ki canı sıkılmış :)

Totti Topukla Penaltı Atarsa!



Maçlarda da bekliyoruz senden bu penaltı atışlarını 'Büyük Kaptan'.

Hafta Sonu Futbol


3 Eylül Cuma

19.00 Kazakistan – Türkiye ( TRT 1 )
21.45 Belçika – Almanya ( TV 8 )
22.00 İngiltere – Bulgaristan ( NTV Spor )

Sezonun En Pahalı 20 Transferi!

2.09.2010

Aslantepe Stadı'nın Son Hali!


Zvjezdan Misimovic Galatasaray'da!

Diego'nun Wolfsburg'a transfer olması ile 10 numaralı formayı giydiği kulüpten ayrılmasını herkes bekliyordu zaten. Galatasaray devreye girse de Schalke'ye gitme olasılığı çok yüksek görünüyordu. Ama Wolfsburg yıldız oyuncusunu aynı ligde yer alan bir kulübe satmak istemeyince Sarı-Kırmızılı ekip bir anda transferde avantajlı konuma geçti.

UEFA'da gruplara kalamadan elenmesi ve lige 2 maçta 0 puanla başlanması sonucunda yönetim taraftar baskısını azaltmak için daha önce transfer etmek için uğraştığı ama başarılı olamadığı Misimovic'i ve kulübünü transferin son günü ikna ederek İstanbul'a getirdi.

Misimovic şu anda 3 sezon önce yine Bundesliga'nın en iyi orta saha oyuncularından biri olarak gelen Lincoln etkisi yarattı diyebiliriz. Aslında ikisi de yetenek olarak benzer oyuncular. Aralarındaki fark olarak Misimovic'in Lincoln kadar sorunlu bir futbolcu olmamasını gösterebiliriz.

İlk kez Almanya ligi dışına çıkan Misimovic her 2 ayağını iyi kullanabilen, Lincoln gibi asist yapmayı çok seven bir oyuncu. Frikiklerde Elano'dan beklediğini alamayan Galatasaray, Misimovic sayesinde frikiklerden fazla gol bulabilir. Bonservisine 3 taksitle olmak üzere 7 milyon euro ödenen Boşnak futbolcu kısa zamanda uyum sağlar ve asistleri ile lige damgasını vurur mu yoksa Lincoln gibi Elano gibi beklentilerin altında kalır mı bunu zaman gösterecek.

1982 yılında Münih'te dünyaya gelen oyuncu 18 yaşına kadar Münih kentinin amatör takımlarının alt yapısında top koşturdu. 18 yaşına geldiğinde ise Bayern Münih tarafından keşfedildi. Çok yetenekli olmasına rağmen tembelliği ve umursamaz tavırları ile A takıma girmekte zorlandı. 4 sezonda Bayern Münih'in 2. takımında 102 maça çıktı ve 44 gole imza attı. Bundesliga'da ise sadece 3 maçta 16 dakika sahada kalabildi.

2004 yazında Bochum'a gönderilen Misimovic ligde ilk 8 maçında oyuna sonradan dahil olsa da Kasım ayından itibaren ilk 11'in değişilmez ismi olmayı başardı. Bochum ile ilk sezonunda 17'si ilk 11'de olmak üzere 31 maça çıkarken 3 de gol kaydediyordu. Takımı ise 15. M.Gladbach'ın 1 puan gerisinde yer alarak 2. lige düşüyordu.

Takımdan ayrılmayan ve Bochum ile 2. ligde (Kendisinin daha sonra söylediği gibi onu şu anki konumuna getiren şey olmuştu) mücadele eden Misimovic Bochum'un Bundesliga 2'yi lider bitirerek tekrar Bundesliga'ya çıktığı sezonda forma giydiği 31 maçta 11 gole imza atarak başrolde oynadı.

2006-2007 sezonunda Bochum ile birlikte tekrar Bundesliga'da mücadele eden Sırp asıllı Boşnak oyuncu 31 lig maçına çıkarken sezonu 7 gol 11 asist ile tamamladı. Kulübü o sezon ligi 9. sırada tamamlarken Bochum'da misyonunu tamamladığına inanan Misimovic sezon sonunda Nurnberge'e transfer oldu.

Bir önceki sezonu 6. tamamlayan Nürnberg ile ilk kez Avrupa kupalarında da boy göstermeye başladı. 5 Uefa Kupası maçında 449 dakika sahada kalan ve 1 gol atan Misimovic ligde forma giydiği 29 maçta 10 gol 4 asist ile başarılı bir performans sergiledi. Onun bu başarısı Nürnberg'i ligde tutmaya yetmese de sezon sonunda 7 milyon euro bonservis bedeli ile Wolfsburg'un yolun tuttu.


Wolfsburg forması ile çıktığı ilk maçında gol sevinci yaşayan Wolfsburg'un yeni 10 numarası ligde 34 maçın 33'ünde ilk 11'de forma giydi. Bir sezon önce Nurnberg ile küme düşme üzüntüsü yaşayan Boşnak oyuncu 2009 yazında ise hem kendi kariyeri hem de Wolfsburg tarihinde ilk kez Bundesliga şampiyonluğu yaşıyordu.

Ligin ilk yarısını Wolfsburg 9. sırada tamamlasa da son 16 maçın 14'ünden galip ayrılarak adeta tarih yazdılar. Grafite 28, Dzeko ligi 26 gol ile tamamlarken esas başrolde olan yaptığı 18 asist ile Almanya lig rekoru kıran Misimovic oluyordu. 'Sezonun en iyi futbolcusu' seçilen Misimovic 2008-2009 sezonunda çıktığı 42 maçta 10 gol ve 23 asist kaydediyordu.

Felix Magath'ın Schalke'ye gidişi ile yeni hocası Armin Veh ile kimyası pek uyuşmayan Misimovic yine de başarılı bir sezon geçirdi. Grafite'nin bir önceki sezona göre 17 gol daha az attığı sezonda ligi 10 gol 13 asist ile tamamladı. Wolfsburg ligi ancak 8. sırada tamamlarken Misimovic, Mesut Özil'den sonra ligin en çok asist yapan oyuncusu, milli takımdan arkadaşı Dzeko da 22 golle Bundesliga'nın gol kralı oluyordu. Şampiyonlar Ligi'nde 6 maçta forma giyen ve tek golünü Beşiktaş'a atan 2 de asist yapan Misimovic, Uefa Kupasında'da 6 maçta 1 gol kaydediyordu.

Bu sezon ligin ilk haftasında Bayern Münih maçında oyuna 46. dakikada dahil olan Misimovic Dzeko'nun 55. dakikada attığı golün asistini yapsa da Wolfsburg son dakikada yediği gol ile son şampiyona 2-1 mağlup oldu.

18 yaşında Yugoslavya'nın 18 yaş altı takımı formasını giymeye başlayan Misimovic 2001 yılında Vidic ve Lazovic gibi oyuncularla Avrupa Şampiyonası'nda boy gösterdi. Yugoslavya'nın 21 yaş altı takımı ile Kasım 2002'de Fransa'ya karşı forma giyse de B.Münih'te beraber forma giydiği Salihamidzic'in de katkıları ile Bosna Hersek adına oynamaya karar verdi ve 18 Şubat 2004'te Makedonya ile oynanan hazırlık maçında ilk defa Bosna Hersek milli takımı formasını giydi.

6 sezonda 50 kez Bosna Hersek formasını giyen ve 16 gole imza atan Misimovic 10 Eylül 2008'de ülkesinin Estonya'yı yendiği 7-0'lık maçta attığı 4 golle yıldızlaşmıştı. Euro 2008 elemelerinde A Milli Takımız'ın Bosna'ya deplasmanda 3-2 yenildiği maçta attığı gol hala hafızalarda tazeliğini korumakta.

2010 Dünya Kupası elemelerinde Misimovic'in kaptanlığını yaptığı Bosna Hersek milli takımı grupta Türkiye'yi saf dışı bırakarak play-off vizesi alsa da Portekiz'e elenerek tarihinde ilk defa bir Dünya Kupası'na kalmayı kıl payı kaçırmıştır.

Misimovic 2. maçta sakatlığı nedeni ile sahada yer alamazken o zamanki teknik direktör Blaszevic sakat ayağına yattığını ve bu nedenle oynamadığını savunmuştu. Misimovic röntgenlerle sakat olduğunu ispatlayıp 'Blaszevic takımın başında olduğu sürece ben milli takımda yokum' demecini verdikten sonra 75 yaşındaki hoca istifasını verdi ve yerine Saffet Susic geldi.

Insua Aslen Antepli Çıktı!

Nistelrooy 803 Gün Sonra Milli Takımda!

Benim Batistusta hayran olduğumu ve Avrupa'da Manchester United takımına karşı bir sempatim olduğumu herkes bilir. Batistuta'nın Fiorentina günleri sona erdikten ve Katar'a gittiği günlerde Holllandalı golcü bir oyuncu Manchester United forması ile fırtına gibi esiyordu. İşte o oyuncu; Ruud Van Nistelrooy Batistuta'dan sonra en çok hayran olduğum futbolcu olmuştu.

Sakatlığı nedeni ile PSV'den Manchtesr United'a 1 sezon gecikmeli transfer olan Nistelrooy gittiği her kulüpte formundan hiçbir şey kaybetmedi. Gittiği her takımda leblebi gibi gol atmaya devam etti. Alex Ferguson'un güvenini boşa çıkarmayarak çıktığı 220 maçta 150 kez ağları havalandırdı.

2006 yılında geldiği Real Madrid'teki ilk sezonunda 36 maçta 25 gol atarak La Liga'da gol krallığına ulaştı. Devamında 2.5 sezonda sadece 42 maçta forma giyse de 27 kez rakip fileleri havalandırdı. Hamburg'a geçen sezonun devre arasında gelen Hollandalı golcü çıktığı 18 maçta 8 gole imza attı. Bu sezona da çıktığı 3 maçta 6 gol ile başlayan Nistelrooy 34 yaşına gelmesine rağmen hala gollerini leblebi gibi atmaya devam ediyor.

Hollanda milli takım formasını son olarak Euro 2008'de sırtına geçiren Nistelrooy, Hollanda'nın Rusya'ya 3-1 yenildiği çeyrek final maçında ülkesinin tek golünü atmıştı. 21 Haziran 2008'de oynanan o maçtan bu yana milli takıma çağırılmayan Hollandalı golcü 2010 Dünya Kupası kadrosuna da sürpriz bir şekilde çağırılmamıştı. Nistelrooy 2 seneden uzun bir süre sonra teknik direktör Bert van Marwijk tarafından San Marino ve Hollanda ile oynanacak maçlar için kadroya alınmayı başardı.

Nike'ın Corinthians'ın 100. Yıl Anısına Düzenlediği Reklam Filmi!

1.09.2010

'Ben Harry Potter Değilim'


"Bakın ben sadece bir teknik direktörüm; Harry Potter değilim. Gerçek hayatta sihir yapamazsınız. Takımı hiç değiştirmeden, geçtiğimiz sezon oynadığı gibi oynatabilirdim. Böylelikle lige galibiyetle başlamış olurduk ama bu bana göre değil."

"Zaman içersinde kendi sistemimi oturtacağım ve iyi sonuçlar almaya başlayacağız. Inter ve Porto'da da ilk sezonlarımın ilk maçları berabere bitmişti. Bâtıl bir inanç gibi gelebilir ama bu başarılı olacağımızın işareti olabilir"

"Mesut ve Khedira, İspanyolca konuşamadıkları için anlaşma sağlamamız güç oluyor. Ama Almanca bilen bir antrenörüm sayesinde onlara talimatlarımı iletiyorum. Yoğun bir biçimde çalışıyorlar. Onlara sabır göstermeliyiz. Başarılı olacaklarına eminim."

Son Gün Transfer Bombaları!


Transfer sezonlarında en sevdiğim gün her zaman son günler olmuştur. Özellikle de yaz sezonuda. Takımlar 3 ay süresince kadrolarına bazı isimler katar ama yine de kadrolarına katmak istedikleri bazı oyuncular için son güne kadar pazarlıklar sürer.

31 Ağustos günü geldiğinde son kozlar oynanır. Menajerler elde kalmaması için daha uzlaşmacı bir tavır sergiler. Kafasına ayrılma fikri koya futbolcular denize düşen yılana sarılır hesabı son gün yapılan teklifi kabul ederler. Yönetim taraftar baskısı nedeni ile son saatlerde bir transfer bombası patlatarak kendilerini rahatlarr. Olmaz denilen transferler bu son günde gerçekleşir.

Her ne kadar Türkiye Süper Ligi'nde transfer sezonu 30 Ağustos'un resmi tatil olması nedeni ile 1 Eylül 2010 gününün mesai bitimine kadar ertelense de Avrupa'nın büyük liglerinde transfer sezonu resmi olarak sona erdi.

İşte son günün transfer bombaları;

Galatasaray, 30 Ağustos'u 31 Ağustos'a bağlayan gecede Misimovic ve Insua'yı İstanbula getirdi ve 31 Ağustos akşamı saat 6 civarı anlaşmaya vardı. Wolfsburg'dan alınan Misimovic için 7 milyon euro bonservis bedeli ödenecek. Liverpool'dan alınan sol bek oyuncusu Insua ile de satın alma opsiyonu Galatasaray'da olmak üzere 1 yıllığına anlaşmaya varıldı.

Fenerbahçe transferin son gününde Everton'un 30 yaşındaki Nijeryalı stoper oyuncusu Joseph Yobo ile 1 yıllığına kiralık olarak anlaştı.

2 gün önce Barcelona'dan Ibrahimovic'i kiralık olarak kadrosuna katan Milan, Manchester City'nin Brezilyalı yıldızı Robinho ile 4 yıllık sözleşme imzaladı. 2 sezon önce yine bir 31 Ağustos günü 42 milyon euroya Real Madrid'ten Manchester City'e transfer olan Robinho için Milan, İngiliz kulübüne 22 milyon euro civarı bir bonservis bedeli ödeyecek.

Tottenham, Real Madrid'te bekleneni veremeyen Hollandalı oyuncu Rafael Van der Vaaart'ı 10 milyon euro bonservis bedeli ile transfer etti.

Robinho ve Ibrahimovic'in takıma katılması ile Milan'da forma şansı bulması imkansız olan Boriello, sezon sonunda 10 milyon euro bedelle satın alma opsiyonu Roma'da olmak üzere 1 seneliğine başkent ekibine kiralandı.

Boriello ile aynı kaderi paylaşan Hollandalı golcü Huntelaar da 14 milyon euro karşılığında Schalke'ye transfer oldu. Ayrıca Alman kulübü 11 milyon euro bonservis bedeli ile Atletico Madrid'in orta saha oyuncusu Jurado ve Lille'in savunma oyuncusu Plestan'ı kadrosuna kattı.

Sunderland, Dünya Kupası'da Gana ile 4 gole imza atan Gyan Asamoah ile 4 yıllık sözleşme imzaladı. İngiliz kulübü Gyan için Rennes kulübüne 14 milyon euro bonservis bedeli ödeyecek.

Tuncay Şanlı'nın formasını giydiği Stoke City transferin son gününde 3 oyuncu ile birden anlaştı. Bir dönem Chelsea ve Barcelona'da da forma giyen Gudjohnsen ve 6 sezon Arsenal'de, 3 sezon Liverpool'da oynayan Pennant ile kiralık olarak anlaşan Stoke City 23 yaşındaki orta saha oyuncusu Marc Wilson için kulübü Portsmouth'a takas yolu ile Liam Lawrence ve Dave Kitson'u gönderdi.

Juventus, Arsenal'de pek fazla forma şansı bulamayan 20 yaşındaki Fransız sol bek oyuncusu Traore'yi kiralık olarak transfer etti.

Lyon bonservisi Dinamo Kiev'de olan 26 yaşındaki Senegalli savunma oyuncusu Pape Diakhete'yi kiralık olarak transfer etti. Diakhate geçen sezon da Saint Etienne'de kiralık olarak forma giymişti.

Almanya ligi takımlarından Stuttgart, Juventus'un 33 yaşındaki sağ kanat oyuncusu Camoranesi ile 1 yıllık sözleşme imzaladı. Arjantin asıllı İtalyan oyuncusu için bonservis bedeli ödenmedi.

Serie A takımlarından Chievo, Dünya Kupası'nda İsviçre forması ile başarılı bir performans sergileyen 24 yaşındaki orta saha oyuncusu Gelson Fernandez'i St. Etienne kulübünden kiralık olarak 1 yıllığına transfer etti.

Mehmet Topal'ın yeni takımı Valencia, Sampdoria'da forma giyen Litvanyalı savunma oyuncusu Marius Stankevicius'u kiralık olarak 1 yıllığına kadrosuna kattı.

La Liga'ya bu sezon yükselen Hercules Juventus'un 32 yaşındaki Fransız golcüsü Trezeguet ile 2 yıllık anlaşmaya vardı.

Geçen sezonun Yunanistan ligi şampiyonu Panathinaikos, daha önceden Barcelona ve Liverpool'da da forma giyen Racing Santander'in 32 yaşındaki orta saha oyuncusu Luis Garcia ile 1 yıllık sözleşme imzaladı.

31.08.2010

Javier Mascherano Barcelona'da!

Barcelona David Villa ve Adriano (sol bek) dışında bu sezon kadrosuna bir de defansif orta saha oyuncusu alarak transfer sezonunu kapatma amacındaydı. Katalan ekibinin alt yapısında yetişen Fabregas bu bölge için düşünülen ilk isimdi. Hatta oyuncunun kendisi bile gelmek istediğini söylesede Arsenal satmamak için direndi ve İspanyol oyuncuyu elinde tuttu.

Fabregas'tan sonra ibre Liverpool'da forma giyen Mascherano'ya döndü. Günlerce transfer için uğraşıldı. Barcelona'ya transfer olmak için kulübüne rest çeken ve Avrupa Kupası maçlarında oynamayan Mascherano'yu elinde tutamayacağını anlayan Liverpool 21 milyon euro bonservis bedeli ile 3 yıldır kadrosunda bulunan Arjantinli oyuncunun transferine izin verdi.

Böylelikle Barcelona az ama öz 3 transfer yaparak geçen sezon eksik görülen 3 mevkisini kaliteli isimler ile doldurmuş oldu. Sol bekte Maxwell olsa da Adriano gibi bir oyuncu lazımdı. Zlatan bekleneni veremedi ve Barca'nın sistemine en çok uyacak David Villa geldi. Yaya Toure gönderildi yerine Arjantin milli takımı kaptanı Mascherano geldi. Keita da bu bölgedeki diğer alternatif oyuncu.

1984 yılında San Lorenzo'da dünyaya gelen Mascherano futbola River Plate kulübünün alt yapısında başladı. 19 yaşında Arjantin'in ünlü kulübünde ilk resmi maçına çıkan orta saha oyuncusu 2 sezonda River Plate formasını 46 kez giydi.

2003-2004'te takımı ile Arjantin Kapanış Ligi şampiyonluğu yaşayan Mascherano ile Real Madrid ve Deportivo La Coruna takımları ilgilense de River Plate oyuncusunu satmadı. Bir sonraki sezonun sonunda ise Brezilya ekibi Corinthias 15 milyon dolara Arjantinli oyuncuyu kadrosuna kattı.

Corinthias'a sezon ortasında gelen ve 9 maça çıkan Arjantinli oyuncu 4 asist yaptı. O sezon milli takımdan da arkadaşı olan Tevez'in büyük katkısı ile ligi şampiyon tamamladılar. Bir sonraki sezon Eylül ayında sakatlanarak 6 ay sahalardan uzak kalan Mascherano sadece 4 maça çıksa da sezon sonunda takım arkadaşı Tevez ile beraber Premier Lig'in yolunu tuttu. Herkes onların Chelsea'ye gitmesini beklerken West Ham United'a transfer oldular.

Tevez 1 sezon boyunca West Ham United'da kalsa da Mascherano sadece yarım sezonda 5 maça çıktıktan sonra Liverpool'un yolunu tuttu 5.5 milyon pound bonservis ücreti ile. Liverpool'daki yarım sezonunda 7'si lig 4'ü de Şampiyonlar Ligi maçına çıkan Arjantinli oyuncu kısa sürede takımın as oyuncusu oldu hatta Milan ile oynanan Şampiyonlar Ligi finalinde 77 dakika sahada kaldı.

2007-2008 sezonunda 25'i lig olmak üzere 37 maça çıkan Mascherano 15 Mart 2008'de takımının 2-1 yendiği Reading maçında Liverpool forması ile ilk golünü kaydetti. Ertesi hafta 3-0 kaybedilen M.United maçının 44. dakikasında da Liverpool forması ile ilk kırmızı kartını gördü.

Bir sonraki sezon 27'si lig olmak üzere 37 maça çıkan Mascherano toplamda 9 sarı kart görürken 2 de asist yaptı. Şampiyonlar Ligi'nde 8 maçta 684 dakika sahada kalırken takımının çeyrek finalde Chelsea'ye elenmesine mani olamadı. Ligi ise şampiyon M.United'ın 4 puan gerisinde 2. sırada tamamladı Liverpool.

2009-2010 sezonunda ligde 38 maçın 34'ünde forma giyen Mascherano'nun forma giydiği 4 maçta da kart cezalı olduğu maçlar. O sezon gördüğü 11 sarı 2 de kırmızı kartla ligin en hırçın futbolcusu oldu. Ligde sadece tek gole imza atsa da bu gol onu gerçek Liverpool'lu yaptı. 29 Kasım 2009'da Everton derbisinde attığı gol 2-0 kazanılan Mereyside derbisinin açılış golüydü. Şampiyonlar Ligi'nde 4, UEFA Avrupa Ligi'nde de 8 maça çıkan Arjantinli oyuncu bu 12 maçta 1 gole imza attı.

Bu sezonda ise Avrupa Kupaları maçlarına olası bir transferine mani olur diye çıkmayan Mascherano ligin ilk maçında Arsenal'e karşı 77 dakika forma giydi ve 1-1 biten maçta takımının attığı tek golün asistini yaptı.

2001 yılında 17 Yaş Altı Dünya Şampiyonası'nda ülkesinin formasını ilk kez giymeye başlayan Mascherano 2 sezon sonra da Dünya Gençler Şampiyonası'nda Cavenaghi, Tevez gibi isimlerle birlikte forma giydi. Hatta Arjantin'in 4. olduğu 2003 yılında çeyrek finalde ABD'ye 90+4. dakikada golü atıp maçı uzatmalara götürdü. Arjantin U-20'de toplam 22 maçta 1 gole imza attı.

Arjantin U-23 forması ile 2004 Atina Olimpiyatları'nda boy gösteren Mascherano ülkesi ile burada şampiyonluk sevinci yaşadı. Ülkesinin 23 yaş altı takımında da 18 maça çıktı orta saha oyuncusu.

Arjantin milli takımının formasını ise ilk olarak 2003 yılında giymeye başlayan Mascherano 7 senede 62 kez milli oldu. Ülkesi adına kaydettiği 2 gol de 2007 yılında düzenlenen ve Arjantin'in 2. olduğu Copa America maçlarında geldi. 2006 ve 2010 Dünya Kupaları'nda Arjantin'in oynadığı 9 maçın tamamında 90 dakika sahada kalan 26 yaşındaki oyuncu son Dünya Kupası'nda Maradona'nın Javier Zanetti'yi kadroya almaması ile ülkesinin kaptanı olarak sahada yer aldı.

Ş.Ligi'nde Kaçırılmaması Gereken 10 Maç!

Manchester United - Rangers (Old Trafford) 14 Eylül 2010

İngiltere - İskoçya çekişmesi tarih boyunca heyecan verici olmuştur. Ama bu kez bu eşleşmede yaşanabilecek taraftar taşkınlıkları çok daha fazla merak uyandırıyor. 2008 yılında Manchester kentinde UEFA Finali oynamaya hak kazanan İskoç ekinbinin taraftarları şehrin altını üstüne getirmeyi başarmıştı. Bu maç öncesinde de nasıl güvenlik önemleri alınacağı merakla takip edilecek.

Bu maç Sir Alex Ferguson için de ayrı bir anlam taşıyacak. İskoç menajer 1960'lı yıllarda formasını giydiği takımla bir kez daha rakip olacak. İki takım en son 2003 yılında yine gruplarda karşılaşmış, İngilizler iki maçı da kazanmıştı.


Real Madrid - Ajax (Santiago Bernabeu) 15 Eylül 2010

G grubunda yer alan takımların tarihine baktığımızda 20 Avrupa kupası birden görüyoruz. Ancak bu grupta yer alan Auxerre şu anda eski günlerini mumla arar halde. Yine de grupta oynanacak her maç futbol tarihinin sayfalarını yeniden aralamamıza sebep olacak.

Geçtiğimiz yılın şampiyonu olan Inter'in yeniden Şampiyonlar Ligi şampiyonu olmasını bekleyen çok az kişi var. İnsanlar daha çok Jose Mourinho'nun İtalyan ekibindeki başarısını Real Madrid'de de yakalayıp yakalayamayacağını merak ediyor. Bernabeu'da Ajax ile oynanacak maç Real Madrid için bu yolda bir başlangıç olma özelliği taşıyor. Ancak Hollanda ekibinin İspanyollara soğuk duş aldırabilecek kalitelde bir kadroya sahip olduğunu unutmamak gerek.

Rubin Kazan - Barcelona (Centralni) 29 Eylül 2010

Barcelona oldukça şanslı bir kura çekti diyebiliriz. Ama geçtiğimiz yıl kendilerinden 4 puan (Nou Camp'ta alınan tarihi zaferde buna dahil) alan Rubin Kazan ile yine aynı gruba düşmeleri intikam çığlıklarının atılmasına sebep olabilir. Çünkü Ruslar geçtiğimiz yıl Pep Guardiola'nın öğrencilerine adeta ecel terleri döktürmüştü.

Rövanş kelimesi bu iki takımın oynayacağı maçlar için fazla kuvvetli bir sözcük olabilir. Ama Barcelona'nın bu maçı mutlaka kazanarak geçtiğimiz yıl yaşadığı korkulu rüyaları yaşamak istemeyeceği kesin.


Real Madrid - Milan (Santiago Bernabeu) 19 Ekim 2010

5 yıl önce bu iki takım aynı gruba düşse aralarında oynayacakları maçlar erken final olarak nitelendirilebilinirdi. Ancak bu 5 yılda çok şey değişti. Real Madrid bu süre içersinde bir kez olsun çeyrek finale bile yüselemedi. Milan ise Calciopoli skandalı sonrası liginde yaşadığı sorunlar ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle hala eski günlerine dönmeyi başaramadı.

Yine de bu iki takımı oynayacağı her maç yeni bir tarihin yazılmasına sebep olacak. Geçtiğimiz yıl da aynı gruba düşen iki takımın mücadelesinden galip ayrılan taraf Milan olmuştu. İtalyanlar, İspanyolları deplasmanda yendikten sonra evlerinde de puanları paylaşmışlardı. Bakalım iki takımın da yaptığı teknik direktör değişiklikleri bu maçların kaderini nasıl etkileyecek?


Inter - Tottenham (Giuseppe Meazza) 20 Ekim 2010

A grubunda son şampiyon Inter zirveyi rahatlıkla kapacakmış gibi gözüküyor. Tottenham ile Werder Bremen arasında ise ikinci sıra için büyük bir çekişme yaşanması bekleniyor. Twente için ise ne yazık ki işler oldukça zor gözüküyor. Yine de bu üç takım birden Inter ile oynayacakları her maçtan mutlaka puan almak isteyecekler.

Tottenham için de bu maç kendisini Avrupa arenasında kanıtlamak için büyük bir fırsat olacak. Rafael Benitez'in öğrencileri için ise grup aşamasında verilecek en ciddi sınav olacak.


Benfica - Lyon (Estadio da Luz) 2 Kasım 2010

B grubundaki takımlara baktığımızda birbirine denk güçlerin mücadelesi olacakmış gibi gözüküyor. Tabi ki geçen yılın yarı finalisti Lyon diğerlerine göre bir adım önde. Ama transfer sezonunun flaş takımı Schake ve Portekiz şampiyonu Benfica her an herşeyi yapabilecek kapasite takımlar.

Bu yüzden Estadio da Luz'da oynanacak tüm maçlar büyük bir çekişmeye sahne olacak. Bu statta sahaya çıkacak tüm takımlar puuan ya da puanlar almak isteyecek. Alınabilecek olası bir mağlubiyet ise o takımın gruptan çıkma hayallerini suya düşürebilir.


Roma - Bayern Münih (Olimpiyat Stadı) 23 Kasım 2010

İki takım da geçtiğimiz yıl Interzede oldular. İtalyanlar, liglerinde Almanlar ise Şampiyonlar Ligi finalinde Inter'e boyun eğdiler. Bu karşlaşmada Olimpiyat Satdı'ndaki atmosfer (seyirci daha önce bir ceza almazsa) nefesleri kesecek cinsten olacaktır.

Louis van Gaal de Claudio Ranieri de kendilerini bir kez daha Avrupa arenasında kanıtlamaya çalışacaklar. Gruptaki diğer takımların CFR Cluj ve Basel olduğu göze alındığında da muhtemelen bu ikiliin oynayacağı maçlar grup liderini belirleyeceği için bir hayli çekişmeli geçecek.


Tottenham - Werder Bremen (White Hart Lane) 24 Kasım 2010

Inter'in kolaylıkla grubun lideri olacağını varsayarsak, bu iki takımın aralarında oynayacakları maçlar muhtemelen gruptan ikinci sırada çıkacak takımı belirleyecek diyebiliriz. Çünkü grubun diğer takımı olan Twente'nin güçlü Almanlar ve İngilizler karşısında pek şansının olacağı düşünülümüyor

İki takım da henüz kendilerini devler liginde kanıtlama fırsatı elde edemediler. Ama aralarında oynayacakları maçlar muhtemelen son 16'ya kalacak takımı belirleyecek. Bu yüzden White Hart Lane'de oynanacak maç belki de grubun kaderini çizecek.


Marsilya - Chelsea (Stade Velodrome) 8 Aralık 2010

Bu maç 2003 yılından beri Stade Veldrome'dan uzak olan Didier Drogba için özel bir anlam ifade edecek. Eğer iki takım grubun zayıf halkaları olarak gözüken Zilina ve Spartak Moskova ile oynayacakları maçlardan beklenen sonuçlarla ayrılabilirlerse de grupta kimin lider çıkacağını muhtemelen bu maç belirleyecek.

İki takım da bir sonraki turda nispeten daha kolay bir rakip ile karşılaşmayı hedefleyecek. Bunu da kimin başaracağını büyük olasılıkla Drogba'nın bu maçtaki ruh hali belirleyecek.


Shakhtar Donetsk - Braga (Donbass Arena) 8 Aralık 2010


Arsenal'in arkasından ikinci sırayı elde etmek için savaşacak olan iki takımın mücadelesi nefesleri kesecek. Çünkü büyük bir olasılıkla grubun diğer takımı Partizan karşısında kolay kolay puan kaybetmeyecek.

İki takımın kadro kaliteleri birbirine yakın olduğu için muhtemelen o günkü form durumları Şampiyonlar Ligi'nde yoluna kimin devam edeceğini tayin edecek.Tabi ki bunlar sadece birer öngörü; diğer tüm gruplarda olduğu gibi bu grubun favorisi olarak gözüken Arsenal de hayal kırıklığı yaratabilir. O zaman bu maç çok daha başka bir mücadeleye sahne olabilir.

Stjarnan Takımı Gol Sevinci - Part 6



Stjarnan geçtiğimiz hafta sonu sahasında Valur'a 3-2 kaybederken her maçta olduğu gibi bu maçta da ilginç gol sevinçlerine devam ettiler.

Bu seferki gol sevinçleri öncekilere nazaran pek de güzel olmamış. Alafrangaya tuvalet yapma ve klozet kapağını kaldırarak yapılan bir gol sevinci.

Belki de bizim beklentilerimizin yüksek olmasından dolayı beğenmemiş olabilirim :)

Misimovic ve Insua İstanbul'da!

Transfer sezonunun kapanmasına 24 saatten az bir süre kala Galatasaray bir gecede 2 transfer bombası birden patlattı. İnsanın aklına 1 günlüğüne Haldun Üstünel'i tekrar transfer komitesinin başına mı geçirdiler sorusu geliyor ister istemez :)

Misimovic transferi günlerdir söyleniyordu. Diego'nun Wolfsburg'a transfer olması ile de takımdan gönderilmesine kesin gözüyle bakılıyordu. Wolfsburg yönetimi aynı ligde yer alan Schalke'ye Misimovic'i satmayınca Galatasaray bu transferde en avantajlı takım durumuna gelmişti. Ve bu gece Boşnak yıldız menajeri ile birlikte 02.00 sularında özel bir uçakla İstanbul'a indi.

Misimovic'in gelişinden sadece 135 dakika sonra Galatasaray bir oyuncuyu daha İstanbul'a getirdi imza attırmak için. Bu oyuncu daha önce ismi hiçbir yerde geçmeyen sürpriz bir isimdi. Liverpool'da forma giyen Arjantinli sol bek oyuncusu Insua. Aslında twitter kullanan kişiler için en azından 5 saattir sürpriz değil. Çünkü Insua bundan tam 5 saat önce kişisel twitter hesabına bindiği uçaktan aynen şu mesajı yazmıştı: "Devamlılık uğruna İstanbul yolundayım. Umarım herşey yolunda gider"

Misimovic ile beraber sabah sağlık kontrolünden geçecek oyuncunun 1 yıllık kiralık olarak forma giyeceği konuşuluyor. Hakan Balta'nın formsuzluğu ve Denizlsipor'dan alınan Çağlar'ın sakat olması yönetimi sol bek arayışlarına itmiş belli ki.

Henüz resmi sitede bir açıklama yok ama resmi transferlerin biteceği saat 17.00'a kadar 2 oyunucunun toplu şekilde imza atacağını söylemek zor değil. Bu 2 ismin yanına başka bir transfer gelir mi bekleyip göreceğiz. As gazetesi Kameni ismi attı ortaya. Bizim basınımızda da Annan ismi çok fazla ön planda. Ibricic ismi de yalan oldu orası kesin.

Misimovic ve Insua kulübümüze hayırlı olsun. İkisi de iyi transferler ama biraz geç kalındı sanki bu oyuncuların transfer edilmesi. En azından son günde Barusso, Bratu, Petre gibi elde patlayan bomba isimler alınmadı. Bu bile mutluluk verici :)

Chelsea 6.Vitesten 2.Vitese Düştü!

Lige fırtına gibi bir giriş yapan ve ilk 2 haftada 6 gollü bir galibiyet alan Chelsea'nin bu haftaki rakibi Tuncay Şanlı'nın takımı Stoke City idi. İki takımın ligde Stamford Bridge'te oynanan son karşılaşmasını Maviler 7-0 kazanmıştı. 2 maçta atılan 12 gol de işin içine eklenince bu hafta sonu taraftarlar yine bol gollü bir galibiyet bekliyordu.

Maça çok hızlı başlayan Chelsea 11. dakikada Lampard ile bir penaltı atışından yararlanamadı. Üstüste ataklarını sürdüren Maviler, ilk 2 maçta 3 gol atan Malouda'nın golü ile 32. dakikada 1-0 öne geçti. Önceki maçların aksine rakip kalede gol yağmuru yaratamayan Chelsea maçın bitimine 13 dakika kala kazandığı penaltıda Drogba'nın golü ile maçı 2-0 kazandı.

Bu maçtan önce oynadığı son 5 lig maçında 29 gol kaydeden Chelsea şu anda Premier Lig'de 3 maçın da tamamını kazanan tek takım. Ancelotti'nin öğrencileri aynı zamanda geride kalan 3 maç sonunda ligde kalesinde gol görmeyen ve en çok gol atan takım.

Bu haftanın en büyük sürprizini Wigan Athletic yaptı. İlk 2 maçta kalesinde 10 gol gören Wigan, White Hart Lane Stadı'nda Tottenham'ı 1-0'la geçerek hem bu sezonki ilk golünü attı hem de ilk defa puanlarla tanıştı.

Manchester United sahasında West Ham United ile karşılaşırken ilk hafta olduğu gibi sahadan 3-0'lık bir galibiyet ile ayrıldı. Goller Rooney, Berbatov ve Nani'den geldi. Arsenal çok zorlandığı Blackburn deplasmanından ligde 4. golünü atan Walcott ve Arshavin'in golleri ile 2-1 galip ayrıldı.

İlk 2 haftada sadece 1 puan alabilen ve geçen sezonki kötü performansı devam eden Liverpool Torres'in attığı golle West Bromwich'i yenerek bu sezonki ilk galibiyetini aldı. Bu sezonun da transfer şampiyonu olan Manchester City ise 90+3. dakikada penaltıdan yediği gol ile Sunderland deplasmanından puansız ayrıldı.

30.08.2010

Sanki Mahalle Maçı: 3-6


Eski oyuncusu Ballack'ı kadrosuna katarak sezona iddialı bir şekilde giren Bayer Leverkusen ilk resmi maçında Almanya Kupası'nda 11-1'lik bir galibiyet alarak tüm dikkatleri üzerine çekmişti. Bundesliga'nın ilk haftasında da güçlü Dortmund deplasmanında 2-0 kazanarak tüm otoritelerden geçer not almışlardı.

Bundesliga'nın 2. haftasında Bay Arena'da M.Gladbach'ı ağırlayan Leverkusen rakibine karşı son mağlubiyetini 5 Mart 1994 tarihinde 1-0'lık skorla almıştı. İlk golün 20. dakikada atıldığı maçta 50 dakika içinde tam 9 tane gol sesi çıktı. M.Gladbach 26 maç aradan sonra Leverkusen'i hem de deplasmanda 6-3'lük skorla hezimete uğrattı.

Leverkusen'in bu maçtan önce Bundesliga'da aldığı en ağır skor 11 Şubat 2006'da oynanan ve 7-4 mağlup olduğu Schalke maçıydı. Kendi sahasında aldığı en ağır hezimet ise yine aynı sezonun 2. haftasında Bayern Münih'e 5-3 mağlup olduğu maçtı.

Bundesliga'nın 2. haftasındaki tek sürpriz sonuç bu maç değildi. Bundesliga'ya 4 sezon sonra yeniden yükselen Kaiserslautern Cuma günü Bayern Münih'i 2-0 mağlup ederken, Dzeko (2) ve ilk maçını oynayan Diego'nun gol attığı ve 3-0 öne geçtiği maçta Werder Bremen kendi sahasında Mainz'e 4-3 mağlup oldu.

İlk 2 haftada Wolfsburg, Schalke ve Stuttgart gibi takımlar henüz puanla tanışamazken, Hoffenheim, Kaiserslautern, Hamburg, Mainz ve Hannover 2'de 2 yaptı. Hamburg'un Hollandalı golcüsü Nistelrooy 2 maçta attığı 3 golle 34 yaşında olmasına rağmen formundan hiçbir şey kaybetmediğini gösterdi.

Bundesliga'da bu hafta 9 maçta toplam 39 gol atılırken 7 maç İddaa tabiri ile 'Üst' bitti. Hoffenheim'in 1-0 yendiği St. Pauli maçı dışında 8 maçın ilk yarısında gol sesi çıktı. 9 maçın tamamında ise 2. yarılarda takımlar gol atma başarısını gösterdi.

29.08.2010

Milan Sonunda Muradına Erdi!

David Villa'nın Barcelona'ya gelmesi ile her ne kadar Guardiola aksine açıklamalar yapsa da Ibrahimovic'in Katalan ekibinden ayrılması bekleniyordu. İngiliz basınında ismi Manchester City ile sık sık gündeme gelse de 19 Ağustos tarihinde Milan Ibrahimovic ile ilgilendiklerini resmen açıklamıştı.

22 Ağustos tarihinde ise Milan başkanı Galliani "Ibrahimovic'i transfer etmek çok zor alacak ama bunu deneyeceğiz" açıklaması yapmıştı. Bu açıklamadan bir gün sonra ise Ibrahimovic'in menajeri "Benim bu konuda Zlatan'a birşey söylememe gerek yok. Barcelona'dan ayrılma kararını kendisi verecek" demişti.

Tarihler 25 Ağustos'u gösterdiğinde ise Galliani, Ibrahimovic'i transfer etmekte ne kadar ısrarlı olduklarını Milan'ın resmi televizyon kanalına şu ifadelerle anlattı: "Ibrahimovic Milan'a gelmek istiyor. Barcelona da onu satmaya niyetli. Barcelona ile görüşmelere yeni başladık. Anlaşma sağlayana kadar uzun bir süre gerekiyor. Henüz Zlatan ile konuşmadım ama onu Milan'a getirmek istiyorum"

Başkanın açıklamasından 2 gün sonra ise Milan teknik direktörü Allegri Sky Sports kanalına verdiği demeçte Ibrahimovic ile telefonda görüştüğünü ve İsveçli oyuncunun Milan'a gelmek istediğini söyledi. O günün akşamında ise Ibrahimovic'in menajeri transferin bitmesinin an meselesi olduğunu söylüyordu.

Dün yaşanan bir gelişme ise Ibrahimovic'in Barcelona ile ipleri tamamen kopardığını gösteriyordu. Barcelona teknik direktörü Guardiola yıldız golcüyü pazar günü oynanacak Racing Santander maçının kadrosuna alınmadı.

Sadece saatler sonra ise Galliani Sky Sports'a verdiği demeçte transferde mutlu sona ulaştıklarını şu ifadelerle duyurdu. "Ibrahimovic'i bir yıllığına kiralama konusunda Barcelona ile anlaştık. Sözleşmede 24 milyonluk bir satın alma opsiyonu bulunacak. Bu transferin gerçekleşmesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum."

İsveçli yıldız oyuncusu ise yaptığı ilk açıklamada Milan'da oynamak için sabırsızlandığınu şu ifadelerle belirtti. "Transfer gerçekleştiği için çok mutluyum. Milano'ya geri dönmek için sabırsızlanıyorum. Pato ve Ronaldinho ile çok iyi bir üçlü oluşturacağımıza eminim. AC Milan ile bütün kupaları kazanmak istiyorum"
Related Posts with Thumbnails